Bunların hepsi iftiradır. Burada yargılanması gerekenler, bu iddianameyi hazırlayanlar olmalıdır. Devletin kurum ve kuruluşlarını kişisel emellerine alet ederek bizi burada tutuyorlar.

Adana'da yargılandığı Endüstri Holding davasına da değinen Yılmaz şunları söyledi:

Bu olayın özeti şöyledir. Bir arkadaşımın arkadaşı 70 milyara alınan holdingi 200 milyara satın almıştır. Herşey bundan ibarettir. Oysa olay basına öyle bir yansıtıldı ki sanki ben, holdingin içini boşaltmışım da bunu mankenlerle harcamışım. Ancak takip edildiğimi ve telefonlarımın dinlendiğini biliyordum. Gözaltına alınacağım gün Acarkent'teki evimden çıkarak basında ismi sık sık geçen ve medyatik olan arkadaşım Tuğba Özay'ın evine çay içmeye gittim. Polis burayı basarak beni gözaltına aldı. Ellerinde arama kararı olduğu halde evimi ve yanımda bulunan çantamı aramadılar. Bu olay tamamen planlanmış olarak şova dönüştürüldü.

Yılmaz iddianameyi hazırlayan savcı hakkında da suçlamalarda bulundu:

"Savcı, sanki televizyon dizilerinde yaşıyor. Kurtlar Vadisi dizisini daha önce hiç izlememiştim fakat şimdi cezaevinde tekrarını izleyince anlıyorum. Allah belamı versin, 7 çocuğum paramparça olsun tam Kurtlar Vadisi'ndeki savcıyı oynamış. Savcı, üç avukatımın yanında 'siz sokaklardaki insanlarsınız. Bana baronları söyle. İtirafçı olun. Yoksa sonuna kadar yatar çıkamazsınız' dedi."

Polisin sadece işine gelen telefon konuşmalarını dosyaya koyduğunu iddia eden Yılmaz sözlerini şöyle sürdürdü:

Ben zamanında şu anda bakanlık yapan isimlerle de birlikte oturdum. O zaman suç mu işledim? Ben iktidara yakın olan belediye başkanları ve televizyon sahipleriyle de görüştüm. Onlarla yaptığım görüşmeler ise dosyada yok. İktidara yakın olmayanlarla yaptığım görüşmeler dosyada suç olarak yer alıyor. Bu dava siyasi bir davadır. İçişleri Bakanlığı tarafından bana kurulmuş bir komplodur.